Facebook

Twitter

Copyright 2018 AloraNet.
Tüm hakları saklıdır.

(212) 219 19 24

Facebook

Twitter

Search

Menu

 

Adli Yardım Kararı Kapsamında Vekalet Ücretinden Sorumluluk

Adli Yardım Kararı Kapsamında Vekalet Ücretinden Sorumluluk

Günümüzde bir dava sürecinin oldukça yüksek meblağlarda masraf yaratması ve bu nedenle yoksul kişilerin hukuki haklarını kullanmaları yönünde engel oluşturmasının önüne geçilmesi amacıyla adli yardım kurumu getirilmiştir. Bu kavram, HMK 335. Maddesinde sayılmakta olan; peşin ödenmesi gereken yargılama giderlerinin ertelenmesi, bazı giderlerin devlet tarafından avans olarak karşılanması ve ücreti sonradan ödenmek üzere vekil tayin edilmesi gibi bazı muafiyetler sağlamaktadır. Bir davada adli yardımdan yararlanabilmek için kişinin (i) kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olduğunu ve (ii) iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığını ispat etmesi gerekmektedir.

Öte yandan tarafların bir yargılamada kendilerini avukat aracılığı ile temsil ettirmiş olmaları halinde HMK 323/1,ğ hükmü gereğince mahkeme, dava sonunda haksız çıkan taraf aleyhine vekalet ücretine hükmedilmektedir [1].

Bu çalışmanın konusu adli yardımdan faydalanılmış ancak aleyhe sonuçlanmış bir davada; adli yardımın kararın süresi ve adli yardım kapsamında hükmedilecek vekalet ücretinin ödenme şeklinin ne olacağı konuları incelenecektir.

1. Şartları

HMK, adli yardımdan yararlanabilmek için HMUK’tan farklı olarak “fakir” olmak gibi bir şartı öngörmeyip bunun yerine yargılama giderlerini kısmen veya tamamen öderken kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeyi göz önünde bulundurmuştur.

Bu değişikliğin gerekçesi Kanunun tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nda aynen şöyledir:

“Anayasada düzenlenen hak arama özgürlüğünün kullanılabilmesi ve adil yargılama hakkının unsurlarından olan, taraflar arasında silahların eşitliği ilkesinin hayata geçirilebilmesi için, gerekli yargılama giderlerini hiç veya sıkıntıya düşmeksizin ödeyemeyecek durumda bulunan kişilere, her türlü malî ve hukukî korunma taleplerinde kolaylık sağlanması, sosyal hukuk devleti ilkesinin gereklerindendir. Bu gereğin yerine getirilebilmesi ise adli yardım ile mümkün olacaktır. Adli yardımdan yararlanabilme koşulları, yoksulluk ve haklılıktır. Yoksulluk, tamamen fakr-u zaruret içinde bulunmak şeklinde anlaşılmamalıdır. Kendisi ve ailesinin normal geçimini sağlayacak kadar mal ve haklara veya gelire sahip olan bir kişinin, açmak zorunda kaldığı bir dava veya kendisine karşı açılan bir dava sebebiyle yapmak zorunda kalacağı harcamaları, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zora düşürmeksizin karşılama gücünden yoksun olan kişilerin de adli yardımdan yararlanmaları icap eder.”

Bilimsel alanda yukarıdaki gerekçeye uygun olarak nispi yoksulluğun dikkate alınması gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır: “…Adli yardım için genel anlamda yoksulluk değil, nispi bir yoksulluk aranmaktadır. Adli yardım talebinde bulunan kişi, genel olarak yoksul olmayabilir; ancak, yargılama giderlerini ödediği takdirde kendisinin ve ailesinin geçimi önemli ölçüde sıkıntıya düşecekse, yoksulluk koşulu var sayılır. Yoksulluk şartı nispi bir nitelik taşıdığından, kişinin ekonomik durumunun yanında, açılan veya açılması düşünülen davada yapılacak masraf miktarlarının da dikkate alınması gerekir” [2].

“Taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartın içeriği hakkında bu değişikliği yapan 6459 sayılı Kanun’un genel gerekçesinden yararlanmak gerekmektedir: “AİHM, adlî yardım talep eden kişinin haklılığı kriterinin aranmadığı bir sistemi tavsiye etmekte ve adlî yardım talebinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla kişilerin adlî yardımdan yararlandırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Maddede yapılan düzenlemeyle, dava veya takibin açıkça dayanaktan yoksun bulunmaması kaydıyla adlî yardımdan yararlanılabilmesi sağlanarak adlî yardımın kapsamı genişletilmektedir.”

AİHM, adli yardım talepleri bakımından kamunun parasının makul bir başarı şansına sahip talepte bulunan kimselere tahsis edilmek istenmesinin meşru olduğunu belirtmiş, yerel mahkemenin esasa ilişkin talebin temelsiz olduğu yönündeki kararının tazminat talebinin yerindeliğine ilişkin bir karar olduğunu ifade etmiştir [3]. AİHM, Belçika’ya karşı yapılan bir başvuruda da adli yardım hususunda karar vermeye yetkili olan Adli Yardım Bürosunun, başvurucunun adli yardım talebini, davasını dayandıracağı iddianın esası yönünden haklı olmadığını gerekçe göstererek reddetmesinin, mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır [4].

Açılanan tüm bu sebeplerle “taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” koşulunun, “ilk bakışta başvurunun başarısız olacağının açıkça görülmemesi” şeklinde anlaşılması gerekir [5].

 2. Süresi

Bir davanın ilk derece mahkemesinde karara bağlanmasının ardından, adli yardımdan faydalanan kişiler bakımından bu yardımın ne müddetle devam edeceği hususu HMK 335. maddesinin 3. fıkrasında belirtilmektedir. İlgili maddeye göre: “Adli yardım, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder.”

Maddede açıkça belirtildiği üzere adli yardım, verilen hükmün kesinleşmesine kadar devam edecektir. Bir başka deyişle, ilgili karardaki uyuşmazlığın konusuna ve/veya maddi sınırlarına göre açık olan başvurulabilecek kanun yollarının tüketilmesi, kanun yolu sürelerinin kaçırılması veya bu süreler içerisinde tarafların herhangi bir kanun yolu başvurusu yapmayı tercih etmemeleri veya kimi davalar bakımından kanun yoluna başvuru hakkından feragat etme hallerinde; adli yardım da sona erecektir.

Adli yardım kararının etkilerinin, yargılamanın sonuna kadar devam etmesi hukuki korumanın tam ve etkin bir şekilde sağlanabilmesi için oldukça önemlidir. Örneğin; ilk derece yargılaması sonunda verilen hükmün, adli yardımdan yararlanan tarafın lehine olması durumunda, hüküm aleyhine olan karşı taraf kanun yollarına başvurursa, ilk derece mahkemesinde verilen adli yardım kararının halen kanun yolu aşamasında da geçerli olması gerekir.

Öte yandan, ilk derece yargılaması sonunda verilen hükmün, adli yardımdan yararlanan tarafın aleyhine olması durumunda da ilk derece yargılaması sırasında alınan adli yardım kararının kendiliğinden geçersiz hale gelmemesi gerekir. Zira hüküm aleyhine olan kimsenin kanun yoluna başvurmasında hukuki yarar vardır. Yardımdan yararlanan taraf hükmün esastan bozulması ile maddi hukuktan doğan hakkının yargısal teminatını elde etme ihtimaline yeniden kavuşacağı gibi, hükmün kesinleşmesini engelleyerek ilk derece yargılaması sırasında aldığı adli yardım kararı ile ödemekten muaf tutulduğu yargılama giderlerini ödemek zorunda kalma ihtimalini bertaraf edebilecektir [6].

İlk derece dava adli yardımla görülüp karara bağlanmış ise, adli yardım kararı hükmün kesinleşmesine kadar etkili olduğundan, bölge adliye mahkemesinden veya Yargıtay’dan tekrar adli yardım talep edilmesine gerek yoktur. Bununla birlikte HMK 338. maddesinde yer almakta olan adli yardım kararının kaldırılması hususu göz önünde bulundurulmalıdır. İlgili kanun maddesine uyarınca, “Adli yardımdan yararlanan kişinin mali durumu hakkında kasten veya ağır kusuru sonucu yanlış bilgi verildiği ortaya çıkar veya sonradan mali durumunun yeteri derecede iyileştiği anlaşılırsa adli yardım kararı kaldırılır.”

Adli yardımın ilk kez istinaf aşamasında talep edilmesi halinde ise yukarıda belirtilmiş olan koşullar yine geçerli olmaktadır. Bu aşamadaki adli yardım taleplerinde mali yönden yetersizlik koşulu değerlendirilirken istinafa müracaat ve bu aşamadaki yargılama için gerekli giderlerin karşılanması halinde ortaya çıkacak durum dikkate alınmalıdır [7].

Mahkeme kararını adli yardım temyize taşınması halinde ise, taraf adli yardımı Yargıtay’dan talep etmek zorundadır. Şayet Yargıtay tarafından adli yardım talebi reddedilecek olursa; dosya kapsamında temyiz incelemesine geçilmez, dosya ilgili mahkemeye geri gönderilerek bu mahkemece temyiz harcının yatırılması için talepte bulunana süre verilir:

“…Adli yardıma ilişkin usul ve esaslar 6100 sayılı HMK’ nun 334-340. maddelerinde düzenlenmiş olup, aynı kanunun 336/3 maddesine göre adli yardım talebi kanun yollarına başvuru sırasında Yargıtay’a da yapılabilir ve talep hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilebilir.” (Y. 3. HD., E. 2016/20855 – 2018/8619 K., T. 17.09.2018)

Adli yardım kararının etkileri, hükmün kesinleşmesine kadar devam ettiği için, olağanüstü bir kanun yolu olarak kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan yargılamanın yenilenmesi yolunda ise ayrı ve yeni bir dava açılması sebebiyle, ilk davada verilen adli yardım kararı yargılanmanın yenilenmesi davasında geçerli olmayacaktır [8].

3. Adli Yardımdan Yararlanılan Davanın Reddedilmesi

Adli yardımdan yararlanan taraf, davayı kaybeder ise karşı tarafın yaptığı yargılama giderleri ile birlikte, adli yardım kararı nedeniyle ertelenen ve devlet tarafından avans olarak verilen tüm giderleri ödemek zorunda. Zira adli yardım, kişiye geçici bir muafiyet sağlamaktadır. Ancak mahkeme bu konuda bir kolaylık sağlanmasını uygun görür ise, HMK 339/1 uyarınca, yargılama giderlerinin en geç bir yıl içerisinde aylık eşit taksitler halinde ödenmesine de hükmedilebilir.

4. Sonuç

Bireylerin maddi durumlarından bağımsız olarak adalete erişebilme haklarının sağlanabilmesi için hukukumuzda adli yardım kurumu öngörülmüştür. Adli yardım hususunda önem arz eden konulardan biri, adli yardımın yargılamanın ne kadarını kapsayacağıyla alakalıdır. HMK 335. Maddesinin 3. fıkrasına göre adli yardım, hükmün kesinleşmesine kadar devam etmektedir. Böylece, şayet kişi ilk derece mahkemesi yargılaması sırasında adli yardıma başvurmuş ve adli yardımdan faydalanmış ise, bu yardım istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından da devamlılık sağlayacaktır. Bununla birlikte, ilk derece mahkemesi yargılaması sırasında adli yardıma başvurmayan bir kişi, istinaf veya temyiz aşamalarında, bulunulan aşamalar bakımından adli yardım talebinde bulunabilirler. Ancak bu takdirde, ilk derece mahkemesindeki adli yardımdan yararlanma şartları istinaf ve temyiz yargılamalarında da incelenecektir. Bir kimsenin adli yardımdan yararlanması ancak davanın yararlanan kişi aleyhine sonuçlanması halinde ise HMK 339 gereği, adli yardım uyarınca ertelenen tüm yargılama giderleri ile devlete ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması halinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler halinde ödenmesine karar verilebilir.


KAYNAKLAR:

[1] Pekcanıtez,Hakan-Özekes,Muhammet – Medeni Usul Hukuku, c. 3, On İki Levha Yayıncılık, 15. Bası, İstanbul, 2017 s. 2391

[2] Akbal, Mehmet: Medeni Yargılama Hukukunda Adli Yardım, TBB Dergisi 2011 (93), s.154

[3] AİHM, Bakan/Türkiye 12/06/2007, B. No: 50939/99, § 74.

[4] AİHM, Aerts/ Belçika, B. No: 25357/94, 30/07/1998, § 60.

[5] AYM B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 34; aynı yönde AYM B. No: 2013/2344, 10/03/2014, § 30

[6] Kılınç, Ayşe: Medeni Usul Hukukunda Adli Yardım, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ocak 2013, s.266.

[7] a.g.e., ss. 2426-2427.

[8] Kılınç, Ayşe: Medeni Usul Hukukunda Adli Yardım, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ocak 2013, s.267.