Facebook

Twitter

Copyright 2018 AloraNet.
Tüm hakları saklıdır.

(212) 219 19 24

Facebook

Twitter

Search

Menu

 

Yabancı Unsurlu Satım Sözleşmelerinde Ayıptan Doğan Sorumluluk (CISG)

Yabancı Unsurlu Satım Sözleşmelerinde Ayıptan Doğan Sorumluluk (CISG)

→ Uygulanacak Hukukun Belirlenmesi

Milletlerarası ticaret, eşitlik, güven ve karşılıklı menfaat temelinde gelişmelidir. Milletlerarası mal satımına ilişkin sözleşmelere uygulanacak farklı sosyal, ekonomik ve hukuki sistemleri dikkate alacak yeknesak kuralların kabul edilmesi, milletlerarası ticarette hukuki engellerin kaldırılmasına yardımcı olacağı açıktır. Bu kapsamda yabancı unsurlu herhangi satım sözleşmelerine ilişkin sözleşmenin uygulanması veya yorumlanmasına ilişkin bir değerlendirme yapılmadan önce sözleşmeye  uygulanacak hukukun tespiti gerekir. Aksi takdirde; taraflar arasındaki uyuşmazlığı sağlıklı olarak değerlendirmek mümkün olmadığı gibi değerlendirmede de uygulanacak hukuku tamamen yanlış nitelendirmek mümkündür.

Yabancılık unsuru taşıyan özel hukuka ilişkin işlem ve ilişkilerde uygulanacak hukukun belirlenmesinde ilk kaynağımız olan 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’a (MÖHUK) bakmak gerekecektir. İlgili yasanın, özellikle tacirler arasındaki sözleşmeye uygulanacak hukukun belirlenmesi açısından öncelikle tarafların hukuk seçimini göre hareket edeceğini söylemek gerekir[2]. Her ne kadar taraflar hukuk seçimini her zaman yapabilecekse de tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanacağı yasanın açık hükmüdür.

Tarafların hukuk seçimi yapmamış olduğu uyuşmazlıklarda sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk belirlenirken karakteristik edim borçlusunun sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukukunun sözleşmeye uygulanacağı belirlemesi yapılacaktır [3].

→ United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods (CISG)

Türk borçlar hukukunda hatta Kıta Avrupası hukuk düzeninde geleneksel olarak kabul gören genel sözleşmeye aykırılık hükümleri ile ayıba karşı tekeffül hükümlerinin yani ayıptan sorumluluk hükümlerinin ayrı ayrı ele alınması esasının aksine, CISG’de Anglosakson hukuk sistemlerinde olduğu gibi ayıplı ifanın genel sözleşmeye aykırılığın bir tezahürü olduğu esası benimsenmiştir.

Ayıbı belirleyen husus olan teslim edilen ürünlerin sözleşmeye uygunluğu değerlendirilirken öncelikle tarafların aralarındaki sözleşmede kararlaştırdıkları kriterlere bakılması gerekecektir. Bu kapsamda üretici/satıcı miktarı, kalitesi ve türü taraflarca öngörülen ürünleri, kararlaştırılan şekliyle paketleyerek veya muhafaza koşulları içinde teslim etmek zorundadır[6].

Tarafların kararlaştırdıkları kalite standardından daha kötü kalitede ürünlerin teslimi halinde sözleşmeye uygun olmayan bir ürün teslimi söz konusu olacaktır. Ayrıca üreticinin/satıcının; alıcıya açıkça ya da zımni olarak bildirilen özel kullanım amacına uygun ürün teslimi ile yükümlü olduğu söylenecektir[7]. Özellikle taraflar arasında bir numune gönderimi olduğu durumlarda üretici/satıcı alıcıya sunulan numune veya modele uygun olmasını da sağlamalıdır[8].

Bu noktada, alıcının satım konusu ürünlere ilişkin inceleme ve ayıbı bildirim yükümlülüğü olduğunun da altını çizmek gerekir. Bu inceleme ve bildirimin nasıl ve hangi sürelerde yapılacağına ilişkin ise esas olan tarafların yaptıkları sözleşme olduğundan muayenenin nasıl gerçekleştirileceği de öncelikle tarafların aralarındaki sözleşmeye bakılarak belirlenecektir[9]. Üretici/satıcı ile alıcının arasında bir yazılı sözleşme bulunmamakla birlikte e-posta yazışmaları uyarınca bir geri bildirim süresi bildirilmişse ve karşı tarafa nasıl inceleme yapması gerektiği açıklanmışsa öncelikle bu yazışmalardaki halin esas alınacağını söylemek gerekir.

Tarafların aralarında bu konuda herhangi bir kararlaştırma yapılmamışsa ilgili ürünlerin uluslararası ticari teamüller ve aralarında yerleşmiş olan alışkanlıklar kapsamında nasıl incelenmesi gerektiği belirlenmelidir[10]. Bu noktada tarafların benzer nitelikteki ürünlerin uluslararası standartlarda nasıl bir incelemeye tabi olması gerektiğini kendi uzmanlık alanı kapsamında bilmesi beklenir.

Uyuşmazlıklarda genel olarak ayıbın bildirim süresi ve bildirim şeklinin belirlenmesi büyük önem arz eder çünkü genelde uyuşmazlıklar tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Uluslararası ticarete konu olan ürünlerin çeşitliliği göz önüne alınarak CISG bildirim süresi konusunda gün, hafta veya ay cinsinden belirli bir sınırlama öngörmemiştir. Bu kapsamda alıcı “koşulların izin verdiği ölçüde kısa bir süre içerisinde” muayene yükümlülüğünü yerine getirmek zorundadır[11]. Söz konusu sürenin ne olacağı belirlenirken somut olayın özellikleri ve tarafların imkanları göz önüne alınacaktır. Montajı yapılması gereken ürünler açısından ise muayene süresinin başlangıcı montajın tamamlanması anıdır.

Mahkeme kararlarına yansıyan haliyle ürünlerin özel bir nitelik arz etmediği durumlarda teslimden itibaren bir ila iki hafta içerisinde incelemesinin ve bildirimin yapılması gerektiği ifade edilmiştir[12]. Fakat bu kesin bir kural olmayıp satım konusu ürünlerin miktarı ve türü göz önüne alınarak makul sürenin ne olabileceğinin her bir somut olay özelinde değerlendirmesi gerekir. CISG’de düzenlenen 2 yıllık süre ise gizli ayıp bildirim süresi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Alıcı, bir sözleşmeye aykırılık saptadığı veya saptaması gerektiği tarihten itibaren makul bir süre içinde satıcıya, sözleşmeye aykırılığı türünü de belirterek bildirmezse, bu sözleşmeye aykırılığa dayanma hakkını kaybedecektir[13].

En başta da belirtildiği üzere CISG, ürünlerin ayıplı teslim edilmesini kendi başına bir sözleşmeye aykırılık olarak öngörmüştür. Bu kapsamda alıcının makul süre içerisinde inceleme ve bildirim yükümlülüğünü yerine getirdiği kabul edildiği takdirde taraflar arasında ileri sürülebilecek talepler şu şekilde sıralanabilir:

1. Ayıplı ürün tesliminin esaslı bir aykırılık oluşturduğu kabul edilerek alıcının sözleşmeyi fesih imkanı bulunmaktadır[14]. Burada ayıbın ciddi olmasına ve bu ayıbın giderilebilmesinin mümkün olmamasına rağmen, teslim edilen ürünlerin alıcı tarafından başka bir şekilde değerlendirebilmesi olanağı mevcutsa, sözleşme ihlâlinin esaslı olmadığı kabul edilmektedir.

Öte yandan ayıplı ifa nedeniyle alıcı sözleşmeden beklediği menfaatten yoksun kalmışsa ve sözleşmenin bu taraf bakımından bir önemi kalmamışsa sözleşmenin esaslı ihlâlin olduğu kabul edilmektedir. Ayıplı ifa halinde tazminat veya semenin indirimi yolu ile alıcının beklentileri karşılanabiliyorsa, sözleşmenin esaslı ihlâlinden söz edilmemektedir. Ayrıca, satıcı ayıbı makul uzunlukta bir sürede giderilebiliyorsa ve ayıbın giderilmesi alıcı bakımından zahmete yol açmıyorsa, genellikle sözleşmenin esaslı ihlâlinin kabul edilmeyeceği sonucuna varılmaktadır.

2. Tüm koşullar göz önüne alındığında bu talebin makul olması şartıyla üreticiden/satıcıdan aykırılığın onarım yoluyla giderilmesi istenebilir[15]

3. Alıcının, ayıplı ifa nedeniyle tazminat hakları saklı kalmak üzere üretici/satıcı makul olmayan bir gecikmeye yol açmamak şartıyla yükümlülüklerinin ifasına ilişkin her türlü eksikliği, masrafları kendisine ait olmak üzere teslim tarihinden sonra giderebilir[16]

4. Devamlılık gösteren satım ve teslim hizmetlerinde üretici/satıcı henüz teslimini gerçekleştirmediği ürünler için alıcıdan, ifayı kabul edip etmeyeceğini kendisine açıklamasını talep edebilir. Alıcı bunu reddetme hakkına sahiptir. Fakat alıcı makul bir süre içinde bu talebe yanıt vermemişse, üretici/satıcı talebinde ifade ettiği süre içinde ifayı gerçekleştirebilirdi[17].

5. Üretici/satıcı ayrıca tarafların kararlaştırdığı teslim tarihine kadar sözleşmeye uygun olmayan ürünleri ikame eden yeni ürünleri teslim etmesi, eksik bölümleri tamamlaması, aykırılıkları gidermesi mümkündür. Burada teslim tarihi gelmemişse seçim hakkı üreticiye/satıcıya aittir[18].

Önemle tekrar belirtmek gerekir ki, gözden geçirme ve bildirim yükümlülüğü alıcı tarafından usulüne uygun bir şekilde yerine getirilmemişse ayıplı satım dolayısıyla alıcıya tanınan tazminat talebi dâhil tüm hakların kullanılabilmesi mümkün olmayacaktır. İstisnai olarak; makul sürede bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemiş alıcı, “makul bir özür savunması” yapması halinde “satış bedelinin indirilmesini” veya “yoksun kalınan kâr dışında zararın tazminini” talep edebilecektir[19].

Ürünlerin ayıplı olduğunu üretici/satıcı biliyor veya bilmemesi mümkün değilse, bu tür durumlarda da artık, üreticinin/satıcının,  alıcının gözden geçirme ve bildirim külfetlerini zamanında yerine getirmediği savunmasına başvurması mümkün değildir.

Özetle, uluslararası satıma konu ürünlerin kalitesindeki eksiklik nedeniyle ayıplı olması nedeniyle alıcının yoksun kalınan kar dahil tazminat, onarım, değişim ve sözleşmeden dönme hakkını kullanabilmesi için, bu yöndeki beyanının makul bir süre içerisinde üreticiye/satıcıya yönlendirilmiş olması aranmaktadır. Dönme beyanının yapılması için söz konusu olan makul sürenin başlangıcı, değişim ve sözleşmeden dönme beyanından farklı olarak, alıcının ürünlerin ayıplı olduğunu bildiği veya bilmesi gerektiği an başlamaktadır. Alıcının satış bedelinin indirimi veya yoksun kalınan kâr dışında zararın tazminini ise talep etmesi makul süre sınırlandırmasına tabi değildir. Alıcının sözleşmeyi fesih imkanının olup olmadığı ise, tazminat ve indirim yoluyla ayıbın giderilmesinin mümkün olup olmamasına göre ortaya çıkacaktır.


KAYNAKLAR

[1] 5718 Sayılı Kanun Madde 1 (MÖHUK)

[2] 5718 Sayılı Kanun Madde 24: Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir.

[3] 5718 Sayılı Kanun Madde 24

[4] Zekeriya Kurşat: Eser ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu ve Nitelendirmenin Hükmü, İÜHFM C. LXVII, S.1-2, ss.146-147, 2009:“Yüklenicinin eseri, iş sahibi için meydana getireceği ve ona teslim edeceği hususu, hem kendiliğinden anlaşılır hem de eser sözleşmesinin genel hükümlerinin bir gereğidir. Bu yüzden eser sözleşmesinde yüklenicinin borcu, “belirli bir eseri meydana getirme ve iş sahibine teslim etme” şeklinde belirtilmelidir. Sözleşmelerin niteliğini belirlerken bu anlamdaki taraf iradelerinin yorumlanması önem arz eder. Eser meydana getirme” ediminin ağırlığı ve bununla “çalışma” yahut “iş görme” ediminin ön plana çıkması nedeniyle eser sözleşmesi, “eşya” edimi ile ön plana çıkan, gelecekteki nesnenin satımı da olsa, satım sözleşmesinden ayrılır. Yüklenicinin borcunun bu şekilde nitelendirilmesinden açıkça anlaşılması gereken husus, yüklenicinin bir “iş gördüğü”, bu işin neticesinde “eser meydana getirdiği” ve meydana gelen eseri “iş sahibine teslim” ettiğidir. Bu husus nedeniyle eser sözleşmesinin temelde bir iş görme sözleşmesi olduğu, fakat diğer iş görme sözleşmelerinden farklı olarak burada işin görülmesi neticesinde ortaya bir sonucun çıkması gerektiği, sonucun bu anlamda sözleşmenin esaslı unsuru haline geldiği belirtilmelidir.”

[5] 11 Nisan 1980 tarihli Milletlerarası Taşınır Mal Satımına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi

[6] CISG m. 35/1

[7] CISG m. 35/2-b

[8] CISG m. 35/2-c

[9] CISG m. 6

[10] CISG m. 9

[11] CISG m. 28

[12] Saenger, in Bamberger/Roth, Art. 38, Rn. 10; Schwenzer, in Schlechtriem/Schwenzer, Art. 38, Rn. 24.

[13] CISG m. 39

[14] CISG m. 52

[15] CISG m. 46/2

[16] CISG m. 48

[17] CISG m. 48/2

[18] CISG m. 37

[19] CISG m. 44

[20] TBK 474. Madde

[21] TBK 475. Madde